Читайте также: |
|
çike: aşıkın çukur tarafı, çeke, h ırsız. — Hohler Theil des Knöchels; Putz,
çıkğuk: çıkık, h al, sakat. — Absetzung, Abfall.
çıkğur: uruc, h uruc, tecavüz edici. — Das Steigen, Auflehnung, Üebertretung.
çıkıldık (çakıldak): yarğucakın ve deyirmenin destesi, sapı. — Griff der Handmühle.
çikin: omuz, aşik, ukde, bend, döyüm. — Schulter; Verliebter; Knoten.
çiklik: çilek, öreke. — Erdbeere; Spindel.
çikramak: uyku kaçmak, uyuyamamak, uykusuzluğa mübtela olmak. — An Schlaflosigkeit leiden, nicht schlafen können.
çıkrık: küçük dolab, kuyu dolabı. — Brunnenrad.
çikurtkay: çekirge, cerad, çükürtke. — Heuschrecke.
çil: örümcek ağı ve toru. — Spinnengewebe oder Netz.
çil: bir nevi yaban tavuğu, ebras, ebreş yüzlü. — Eine Art Wildhuhn; aussätzig.
çilak: çiktik, celik, don. — Eis. (?)
çılamış: tefahhüs, araşdırmaklık. — Untersuchung.
çilbur: at reşmesi, zünnar. — Maulkette, Gürtel des Pferdes.
çildam: çapuk, tez, acele, yıldam. — Schnell, eilig.
çilğava: kızıl tilki, ruba, kursak. — Rother Fuchs; Kropf.
çilik: pay ve pic vermek, ayak dolaşdırmak, bir nevi ayi, kınab altı, hile-i pehlivan. — Den Fuss stellen; Griff der Ringer.
çilim: nargile, kalyan. — Persische Wasserpfeife.
çiliş: esnayi güreşde ayaklarını h asminin ayaklarını dolaşdırup yıkmak, toğanak. — Während des Ringens die Füsse um yene des Gegners schwingen und ihn zu Falle bringen.
çılpık (şılfık): bozuk gözlü adam. — Mann mit krankem Auge.
çılpıldamak: çatır çatır konuşmak, lafzenlik etmek. — Schwatzen.
çim: Bu h ara muzafatinda bir şehir ismi dir. — Name einer zu Bu h ara gehörigen Stadt.
çimbay: Samarkand h atasında bir kasaba ismi dir. — Name einer Stadt nahe zu Samarkand.
çimildürük: perde, cebinlik, namusiye. — Schleier, Vorhang.
çimsalmak: dört ayak koşmak, önce gitmek. — Eilend herbei laufen.
çin: cin ebru, sahih ve rast. — Recht, wahr.
çinamak: tesavvür, sencide etmek, izmek. — Einbilden, gewogen sein.
çinçanak: serçe parmağı, çilelik. — Der kleine Finger.
çindavul: geceleyin orduyu la ecel et-teftiş gezen kol. — Nächtliche Wache zur Prüfung des Lagers.
çinge: böklüm böklüm, mergule; bir nevi aheng. — Geflecht, Locke; eine Art Musik.
çingirağu: çıngırdak. — Glocke.
çingirik: mısr darısının payesi, beyaz darı. — Weisse Hirse, ägyptische Hirse.
çingsank: h ediv, vekil-i saltanat. — Khediv, Stellvertreter des Sultans.
çink: göl, kenar, cit, çil. — Teich, Rand; Ausschlag.
çipar: kır, benlikli, alacalı, ablak, güldar. — Grau, fleckig, vielfarbig, scheckig.
çiparmak: kabarmak, intifa h etmek; uçuk. — Schwellen, sich aufblähen; aufgeritzt.
çıpkalış: izdiham, kalabalık, yığınlık, cemiyet. — Gedränge, Versammlung.
çıpkan: çiban. — Scorpion.
çiprik: paçavra. — Lappen.
çir: made, fevc ile uçar bir kuş ismi dir. — Weibchen; Name eines schaarweise fliegenden Vogels.
çiray: çehre, şekl, ru h sare. — Wange, Gesicht.
çircaymak: kahkaha ile gülmek. — Laut lachen.
çırğalanik: Herat taraflarında seyrgyah, işretgyah, bir mahal ismi dir; zevk-u sefa, iş-u işret. — Belustigungsort, Promenade. | çırğamak: zevk sürmek. — Sich erlustigen. | çırğamış: iş-u işret, bezm. — Belustigungen.
çirğaulan: e h tiyar at, kart hayvan. — Altersschwaches Pferd oder Thier.
çirik: asker, leşker, koşun, ordu, nuker. — Soldat, Heer, Truppe. | çiriklamak: asker ve leşkeri sevk etmek, koşun yola salmak. — Soldaten gegen den Feind schicken.
çirim: boruşuk çirk, rim, kir. — Schmutz, Unreinigkeit.
çirimak: kurumak, boruşmak, çürümek. — Vertrocknen, runzeln. faulen.
çiritmak: hicab etmek; ceviz ve fındık ve badem gibi meyveleri diş ile kırmak. — Sich schämen; Nüsse, Haselnüsse und ähnliche Früchte mit den Zähnen aufbrechen.
çirka: saf, katar. şadrevan, hayma; bir nevi şikyar, leşker seydi. — Reihe, Zug; Springbrunnen, Zelt; eine Jagdart, SoldatenJagd. | çirkalık: hem katar, sahib-i hayma, sahib-i destgyah.
çirkinsimak: beyenmemek. — Missfallen. | çirkinmak: bed olmak. — Hässlich sein.
çirkmak: mulahaza, mutalâ, tefekkür, h ayal. — Betrachten, Nachdenken, Einbildung.
çıvlamak: h iraş ta h diş etmek, tırnağla didiklemek. — Mit Nägeln zerreissen, zerkratzen.
çırmamak: telfif, ihate etmek, sarmak. — Einhüllen, umfassen. | çırmaşmak: sarmaşmak, sarmış ve dolaş olmak. — Sich einwickeln.
çırmanğan: sarılan, melfuf olan. — Eingehüllt.
çırmaş: sarmaşık, büküm, çengel, tırnak. — Verwickelt, Falte, Haken, Nagel.
çirpi: çirpilmiş, çalı ve çirpi, teraş. — Gestrüpp, Schnitt. | çirpici: kasar, ipekci. ibrişim furuş. — Putzer, Bleicher,
cirt: su tulumu dolabı, ceriş, mizab. — Wasserschlauch.
çirtmak: çarpmak, oynamak, saz çalmak, neşter urmak, delmek. — Anschlagen, spielen, Musik spielen; durchlöchern,
çis: kudret helvası, terencübin. — Honighalwa, Manna.
çiskin: kırağın incesi, gayet ince yağmur, baran ve boran. — Dünner Regen, Wirbelwind. | çismak: gayet ince yağmur yağmak. — Dünn regnen.
çişak: tauşan yaurusu. — Junger Haase.
çişmak: çıkarmak, def etmek, açmak, küşad eylemek. — Aufbinden, forttreiben. | çişindirmak: birisinin libasini soyup çıkarmak, soyundurmak. — Jemandem der Kleider berauben.
çıt: kenar, taraf, divar, perde; eyreti; hiddet, gazab. — Seite, Rand, Mauer; falsch; Zorn. | çıtuk: dargın, bed çehre. — Zornig, Mensch mit bösem Gesichte.
çıtkalamak: parmakların ucu ile diken gibi nesne çıkarmak, cemitlemek. — Mit der Fingerspitze stachelartige Gegenstände herausziehen.
çıtmak: türş çehre. dargın bulmak, elde oğuşdurup çıkışdırmak. — Saures Gesicht machen.
çitr: şemsiye, sayeban. — Vorhang, Sonnenschirm.
çivdirmak: çıldır çıldır bakmak, göz dikmek, mutehayyir. — Starr blicken, staunen.
çivilmak: ağzına geldiyini söylemek, sayıklamak. — Sagen, was einem in den Mund kommt.
çivit: reng, boya, nil. — Farbe, Indigo.
çivramak: çevirmek, devirmek. döndürmek. — Drehen, umwenden. | çivürülmek: büklenmek, dönmek. — Sich krümmen. | çivürük: çevrinti, gerdab. — Wirbel.
çivremek: feryad etmek, rica eylemek. — Klagen, bitten.
çizginmak: duru cevelan etmek, etrafda devran eylemek, raks eylemek. — Sich bewegen, sich herum drehen. tanzen.
çizilga: orak böceyi, cercerek. — Grille.
çızlık: kuyruk yağının kıkırdağı ve yanığı. — Theil des Fettes am Schwanze.
çizmak: hat çekmek, çızığı çekilmek, h at, cedvel. — Striche ziehen; Linie.
çıznık: ark gibi sapan yolu, dar yol, h at, rah, çizgi. — Grabenförmiger schmaler Weg, Linie.
çobar: kır donlu at, ab-i revan. — Schimmelfüssiges Pferd.
çoğa: seba yaurusu, kürk. gölge, çoğa; arık, zaif ve uzun. — Mager, lang; Junges vom Wilde, Pelz.
çoğan: çöki, melbusatın kırını gideren ve beyaz edici bir nevi erk ismi dir. — Seifenkraut, zum reinigen von Kleiderflecken.
çoğurçuk: küçük bir perende ismi dir, sığırcık gibi. — Name eines kleinen Vogets.
çokak: eyilmiş, çökük, oyulmuş. — Gebückt.
çokal: örtü, ra h şanen puş. — Pferddecke.
çokalik: bir nevi turşu dir, bir nevi açar. — Eine Art Säure, Mischspeise.
çokan (çokaç): matraka, çekiç, savlecan. — Schlager, Hammer, Krummstab.
çokan (çoyan): döke demir, h am demir. — Roheisen.
çokluk: sincab başlarını toplayarak anınla dikilen kürk; kesret. — Pelz aus dem Haupte der Eiskatze.
çokmar: çokmak, topuz, iri başlı çoban köpeyi, tokmak, keltek. — Keule, Knüttel; grossköpfiger Schäferhund.
çokuşmak: kuşlar ğağa ğağaya tutuşmak, derin kazmak, gömmek. — Mit den Schnäbeln sich schlagen, graben.
çolak: topal, lenk, aksak, şül. — Lahm, schlaff.
çolmak: çömlek, kab, çanak, deste. — Topf, Gefäss.
çolpu: pelev edici, çöpden mâmul kefgir, yılgın ve kamışdan kefçe, sürme. — Holzseiher, Schöpflöffel aus Rohr; geseiht.
çomadu: küçük karınca, karınçka. — Kleine Ameise.
çopak: şikyar kuşu, karçuga gibi. — Jagdvogel, Falkähnlich.
çopan: rai, agnam sürücüsü. — Wächter, Hirt, Schäfer. | çopan aldatan: kırlangıçdan büyücek bir kuş dir. | çopan kuşu: serçe manend bir kuş ismi dir. — Sperlingahnhcher Vogel.
çopçok: serçe, küncişk, cadı kuşu. — Sperling.
çopçomak: iddi h ar etmek, yığmak, toplamak. — Aufhäufen, sammeln.
çopçorğa: kamçının destesine örenilen çerm parçası. — Lederstück am Griffe des Kantschuk genäht.
çoprumak: yekdiyerinin izince gitmek, takılmak. — Hinter einander gehn, sich anhängen. | çopruşmak: sık sık peyveste. — Sich verbinden.
çopur: sık, çalılık, balık kılıcı, izdiham, çiçek bozuğu, best-u bulend. — Dicht, Gedränge, blatternarbig. | çopuruşmak: sıkı sıkı yığmak, tecemmü. — Zusammenkommen.
çopurmak: teaffun etmek, çözülmek. — Verfault, aufgelöst werden.
çopuşmak: öpüşmek, yüzünden bus eylemek. — Sich küssen.
çor: ince çöp ve çalı, çalı çirpiden mâmul ev, toplanmış şey; bir kuş ismi dir. — Aus Gesplitter oder Holz verfertigtes Haus; Vogelname.
çorğa: yayık, atık, köpü, fıçı-ayran. — Butterfass.
çorpa (çörpe): pilic. körpe, genç, domuz yaurusu; miçkay da h i denir. — Huhn, jung, klein, Ferkel; auch miçkay genannt.
çotur: yası, çalık, bir parça, kutur. — Breit, zerschnitten, ein Stückchen; schwach.
çoturgay: sap, kulp, deste, kulak. — Stiel, Griff, Henkel.
çök: reng, yalınız rengli olan kumaş. — Farbe, einfarbiger Stoff.
çökçak: sığırcık nevinden bir kuş ismi dir. — Ein Staarartiger Vogel.
çöke: devenin göysü, sinesi, gövdesi. — Brust, Rumpf des Kameels.
çöker: alacalı, mu h telif el-unvan. — Bunt, vielfarbig.
çökme: bayrak, sancak, tuğ. — Fahne, Rossschweif.
çökündi: gemi ve kayık kıçı, arka ve duman mahalı. — Hintertheil des Schiffes oder Kahnes.
çöl: kır, sahra, biyaban, birun, kıldan urma at puşidesi, doru, at örtüsü, örümcek ağı. — Anhöhe, Wüste, Einöde; Pferdedecke aus Haar; Spinnengewebe.
çöp: münasib, layik; çalı, ağac. — Passend, würdig; Strauch, Holz.
çörçak: beyhude kelam, efsane. — Erzählung.
çörka: çay yatakı, ab-i revan mahalı. — Flussbett.
çörkak (çörak): çörek, nan; müdevver, deyirmi, toplanmış, külçe, ekmek. — Kuchen, Brod; rund.
çörkamak: ateşde alazlanmak, güymek. — In Feuer verbrennen.
çörtke: çekirge. — Heuschrecke.
çöt: necar tişesi, hesab ta h tası ki birden milyona kadar belinir, gerek para pul gerek ze h air, gerek erazi tinab ve dönüm çöt ile zarb-i taktim edilir; fikr ve endişeye da h i itlak olunur. — Das Beil des Schreiners, Rechentafel; Besorgniss.
çuçak: sac ayak, budur, cüce, yavru; Türkistanda cihun nehrinin kenarında bir mevki ismi dir. — Der eiserne Dreifuss; kurz, Zwerg; Ortsname in Turkestan.
çuçğa: domuz yaurusu, h ınzır. — Ferkel, Schwein.
çuçuk: tatlı, şirin. — Süss. | çuçuklik: lezzetlü, şekerli. — Süss. | çuçuluk: tatlı. — Süss. | çuçukanmak: tatlıya temayül olmak, bir şeyin dadını takdir eylemek. — Süsslich sein. — S. çuçutmak.
çuçutmak: tatlandırmak, şekerlemek, şirin etmek. — Süss machen. | çuçamak: tatlı olmak, lezzetlemek. — Süss sein. | çuçuman: leziz, tatlı. — Süss.
çuda: deve yönü, peşm-i şütür. — Kameelwolle.
çudamak: münderis, şikest olmak. — Ausgelöscht sein, gebrochen werden.
çuğ: kalmükların külahlarına dikdikleri ziynet ve mercan; yuğ; ateş kesilmiş kömür, nar, kızgın od. — Korallenschmuck auf der Kutschme der Kalmuken; glühende Kohle.
çuğul: nemmam, şikayetçi, sözcü. — Verläumder. | çuğullamak: nemmamlik etmek, fesade vermek. — Verläumden, in Verderben bringen.
çuyan s. çokan.
çuymak: ber taraf etmek, in h irab eylemek. — Beseitigen.
çukari: meke darısı, beyaz darı, misr darısı. — Weisse Hirse.
çukur: cevf, lağım kuyusu, derin. — Höhlung, Grube; tief.
çulan: zincir, köstek, bend, boğa. — Kette, Fessel.
çulçu: bir nevi kuş ismi dir, çirçir; turgay. — Eine Art Vogel, Grille; Pferdedecke.
çuldu: mukyafat içün verilen enam, ceng-averler ellerine geçen mal. — Geschenk als Belohnung; in die Hände der Krieger gerathene Güter.
çulğamak: ihate etmek, bürümek, kaplamak, örtmek, çevirmek. — Drehen, umfassen, bedecken. | çulğanmak: kaplanmak, bürünmek, örtülmek. — Sich drehen etc. | çulğu, çulğak: örtü, zarf, kab, yorgan. — Decke, Hülle.
çulka: dere, iki dağın ortasında-ki musattih ova, köy. — Thal, Ebene zwischen zwei Bergen.
çullamak: çölde kalub suyu talib olmak, susamak. — In der Wüste durstig werden.
çulpa: lafzenlik, gevezelik. — Prahlerei, Geschwätz.
çulpan: çoban yıldızı. — Morgenstern.
çumala: kadınların gelübendi, gerdenlik. — Halsband der Frauen.
çumalmak: çummak, suya dalmak, batmak. — Untersinken.
çuman: tenbel, kahil. — Faul, müssig.
çumbak: bilmece, muamma, lağaz. — Räthsel.
çumça: çümçe, gefçe, susak. — Schöpflöffel, Schöpfgefäss.
çumçak: serçe kuşu, çumçuk. — Sperling.
çumluşuk: tevaif-i özbekiyeden bir kabile ismi dir. — Name eines ösbekischen Stammes.
çummak: suya dalmak ve batmak, suya dalup çıkmak, çömmek. — Untersinken. | çumunmak: çömülmek, yıkanır gibi oturmayarak çöküp eyilişmek. — Aus dem Wasser tauchen.
çumranmak: teşmir-i sak-etmek, gayret ve cesaret. — Aufstreifen der Beinkleider, Eifer.
çumri: yalancı; yumruk. — Lügner; Faust.
çumur: şalgam, leblebi. — Rübe, Maiskörner.
çumurğay: su ile oynaşmak, suya yatup çıkmak. — Spielend in Wasser baden.
çumuş (çumşuk): büyük kefçe, kefgir, susak, büyük kaşık. — Grosser Esslötfel.
çanak: kulakları ve boynuzları mâyub olan aibnak, çontuk, kesik, ebter. — Thier mit fehlerhaften Ohren und Hörnern, verstümmelt.
çunçuk: kırlanğıc, kaldırğac. — Schwalbe.
çunçurğa: saç örmesi, bafte. — Art Peitsche, Geflochtenes.
çunkaymak: denk durmak, başı aşağı, secde eder gibi. — Den Kopf hängen lassen.
çuntay: çanta, dağarcık, kese, tobra. — Futtersack, Tasche.
çupuk: uzun deynek, kasab, sürgün, doğru yiğac; islambol ve rum yâni payta h t-i al-i Osmanda tütün ve du h an çekmek üzere bir alet ve esbab dir. — Langer Stab, Rohr; bei den Osmanen gebrauchtes Rauchgeräth.
çur: zukur buzağu. — Männliches Kalb.
çure: iş, arkadaş, çift, münasib, layik, yoldaş, refik. — Gefährte, Paar; geeignet.
çuri: cariye, h alayik, odalık. — Magd, Odaliske.
çusurmak: itkin ve keskin ve burran etmek. — Scharf, schneidend machen.
çuşmak: sular kınayup taşmak, coskun söylemek. — Aufwallen, zornig sprechen.
çükarmak (çükürmak): deveyi oturdurmak, çökdürmek, yatırmak, diz bökdürmek. — Das Kameel niederknien lassen.
çükür: iri saz, gayet iri keman. — Eine sehr grosse Geige.
çükürtke: çegirge. — Heuschrecke.
çülak: gerdab, kasırğa, külak. — Überschwemmung, Sturm.
çümük: batak yer, balçık, bankak. — Sumpfige Stelle, Schlamm.
çündük: ibriyin emziyi; burun. — Mundstück des Kruges.
çünkül: ufak bataklık, göl, çukur, derin su yataklığı. — Kleines Sumpfloch, Grube, Flussbett.
çürdük: muattar bir ot dir, çevre otu. — Duftiges Gras.
Дата добавления: 2015-07-12; просмотров: 106 | Нарушение авторских прав
<== предыдущая страница | | | следующая страница ==> |
FRANKLIN-TÁRSULAT NYOMDÁJÁ. 5 страница | | | ccedil;ürten : lağm, cedvel; yayla balığı. — Schleuse, Gang. | çürten gölü, çörten balığı. |