Студопедия
Случайная страница | ТОМ-1 | ТОМ-2 | ТОМ-3
АрхитектураБиологияГеографияДругоеИностранные языки
ИнформатикаИсторияКультураЛитератураМатематика
МедицинаМеханикаОбразованиеОхрана трудаПедагогика
ПолитикаПравоПрограммированиеПсихологияРелигия
СоциологияСпортСтроительствоФизикаФилософия
ФинансыХимияЭкологияЭкономикаЭлектроника

Abdurrahman DÝLÝPAK 16 страница



 

KEYS: (Ar.) Er. - Zeka, anlayış, kavrayış.

 

KEYVAN: (Fars.) Ka. - Satürn yıldızı.

 

KEYYİS: (Ar.) 1. Akıllı, anlayışlı, kavrayışlı. 2. İnce zarif.

 

KEYYİSE: (Ar.) Ka. - (bkz. Keyyis).

 

KEZBAN: (Fars.) Ka. 1. Bir yeri yöneten kadın kahya. 2. Ev kadını, evine ve kocasına bağlı kadın.

 

KEZER: (Fars.) Er. - Kahraman.

 

KILAVUZ: (Tür.) Er. - Yol gösteren, rehber.

 

KILIÇALP: (Tür.) Er. - Kılıç gibi keskin yiğit.

 

KILIÇASLAN: (Tür.) Er. - (bkz. Kılıçalp). İlk Selçuklu Sultanı Süleyman Şah'ın oğlu. Daha sonra O da Selçuklu hanedanının başına geçti.

 

KILIÇHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Kılıçalp).

 

KILINÇ: (Tür.) Er. 1. Çelikten silah. 2. Davranış, yaratılış, huy.

 

KINAY: (Tür.) - Çok çalışkan, etkin, faal. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

 

KINCAL: (Tür.) 1. İnce zarif. 2. Aksi. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

 

KINER: (Tür.) Er. - (bkz. Kıncal).

 

KINIK: (Tür.) Er. 1. Kaynak, menba. 2. İstek, arzu, gayret. 3. Obur. 4. Oğuzların 24 boyundan biri.

 

KINIKASLAN: (Tür.) Er. - (bkz. Kınık).

 

KINNESRİN: (Ar.) Ka. - Kuzey Suriye'de bir şehir, eski Halepde denilmektedir.

 

KIRALP: (Tür.) Er. - Kır beyi, taşrada oturan.

 

KIRAY: (Tür.) Er. 1. Genç, delikanlı. 2. Ürün vermeyen arazi. 3. Eşkıya yol kesen.

 

KIRCA: (Tür.) Er. 1. Dolu. 2. Ufak ve sert taneli kar, rüzgarla karışık yağmur.

 

KIRDAR: (Tür.) Er. - Ölçülü davranış, soğukkanlılık.

 

KIRGIZ: (Tür.) Er. 1. Gezici, gezgin. 2. Kırgızistan'da oturan halk.

 

KIRTEKİN: (Tür.) Er. - (bkz. Kıralp).

 

KISMET: (Ar.) Ka. 1. Bölme, pay etme, hisselere ayırma. 2. Talih, nasip, kader. 3. Şayi olan hisseyi tayin etme belirtme.

 

KIVANÇ: (Tür.). 1. Sevinç, memnuniyet. 2. Övünen, güvenen, iftihar eden. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

 

KIYAM: (Ar.) Er. 1. Kalkma, ayağa kalkma, ayakta durma. 2. Namazda ayakta durma. 3. Bir işe başlama. 4. Ayaklanma. 5. Ölümden sonra dirilme, ayağa kalkma.

 

KIYAS: (Ar.) Er. 1. Bir şeyi başka şeye benzeterek hüküm verme. 2. Karşılaştırma, örnekseme. 3. Umum kaideye uyma.

 

KIYMET: (Ar.) Ka. 1. Değer. 2. Bedel, baha, tutar. 3. Şeref, onur, itibar.

 

KIZILÖZEN: (Tür.) Ka. - Kızılırmak, güney Azerbaycan'ı 2 defa katederek Gilan'da Hazer denizine dökülen ırmak.

 

KİBAR: (Ar.) Ka. 1. Duygu, davranış ve hareket bakımından ince, zarif, nazik, çelebi. 2. Büyük cömert, asil, zengin. 3. Şık, seçkin. 4. Büyükler, ulular. 5. Kibirli.

 

KİBARİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Kibar).

 

KİÇİHAN: (Tür.) Er. - Küçük hükümdar.

 

KİFAYET: (Ar.) Ka. 1. Yetişme, el verme, kafi gelme. 2. Bir işi yapabilecek yetenekte olma.

 

KİMEK: (Tür.) - X. yy. İrtiş'in orta bölgesinde yaşayan bir Türk kavmi. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

 

KİRAM: (Ar.) Er. 1. Soydan gelenler, soyu temizler, ulular, sergeliler. 2. Cömertler, eliaçıklar. Sahabenin lakabı olmuştur.

 

KİRAMİ: (Ar.) Er. 1. Cömertçe, eli açıklara özgü. 2. Soylular, ulular, şereflilerle ilgili.



 

KİRAZ: (Yun.) Ka. - Gülgillerden, yapraklanmadan önce çiçek açan, düz kabuklu ağaç ve bu ağacın yuvarlak sulu ve tek çekirdekli yemişi.

 

KİRMAN: (Fars.) Er. 1. Hisar, kale. 2. İran'da bir eyalet ve bu eyaletin bugünkü merkezi.

 

KİRMANŞAH: (Tür.) Er. - (bkz. Kirman).

 

KİSRA: (Fars.) Er. - İran şahlarının adı.

 

KİŞVER: (Fars.) Ka. - Ülke.

 

KİTİARAZ: (Fars.) Ka. - Dünyayı süsleyen, dünyanın süsü olan.

 

KİYAN: (Fars.) Ka. 1. Yıldız. 2. Merkez.

 

KİYASET: (Ar.) Ka. - Uyanıklık, anlayışlılık.

 

KOCA: (Tür.) Er. 1. Eş. Ev ve ailenin yaşça en büyüğü. 2. İri, kocaman. 3. Akıllı, tedbirli yiğit.

 

KOCAALP: (Tür.) Er. - Yaşlı, ulu, yiğit

 

KOÇAK: (Ar.) Er. - Yürekli, eli açık. 2. Yüce gönüllü. 3. Konuk sever. 4. Yiğit, korkmayan kişi, savaşçı. 5.Açık kestane renginde olan.

 

KOÇAKALP: (Tür.) Er. - Cömert, kahraman, yiğit.

 

KOÇAKER: (Tür.) Er. - Cömert, kahraman kimse.

 

KOÇAŞ: (Tür.) Er. 1. Kılavuz, rehber. 2. Yağmur bulutu.

 

KOÇAY: (Tür.) Er. - Koç gibi güçlü.

 

KOÇER: (Tür.) Er. - Sağlıklı, yürekli er.

 

KOÇHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Koçer).

 

KOÇUBEY: (Tür.) Er. - Koçu arabasını kullanan kişi. Koçu: Gelin arabası.

 

KOCYİĞİT: (Tür.) Er. - Yürekli, cesur, kahraman.

 

KONGAR: (Tür.) Er. - (bkz. Kongur).

 

KONGUR: (Tür.) Er. - San ile siyah karışımı bir renk, koyu kumral, kestane rengi.

 

KONGURALP: (Tür.) Er. - (bkz. Kongur).

 

KONGURTAY: (Tür.) Er. - (bkz. Konguralp).

 

KORUR: (Tür.) 1. Açık san, açık kestane renkli. 2. Kimseyi beğenmeyen gururlu, kendini beğenmiş. 3. Süslü, çalımlı, şık.

 

KONURALP: (Tür.) 1. Cesur, yiğit, er. Orhan Gazi'nin komutanlarından biri.

 

KORAL: (Fran.) Er. 1. Batı musikisinde dini şarkı. 2. Sınır muhafızı.

 

KORALP: (Tür.) Er. - (bkz. Koral).

 

KORAY: (Tür.) Er. - İyice kor rengine gelen ay.

 

KORÇAN: (Tür.) Er. - Ateşli, canlı, hareketli.

 

KORÇAN: (Tür.) Er. - Çağlayan.

 

KORGAN: (Tür.) Er. - Hisar kale.

 

KORHAN: (Tür.) Er. - Ateşli, canlı, güçlü hükümdar.

 

KORKUT: (Tür.) Er. 1. Büyük dolu tanesi. 2. Korkusuz, yavuz, heybetli. 3. Cin, şeytan.

 

KORKUTALP: (Tür.) Er. - (bkz. Korkut).

 

KORTAN: (Tür.) Er. 1. Yanan, sıcak ten. 2. Yalçın ve kesik kaya. 3. Pelikan kuşu.

 

KOTUZ: (Tür.) Er. - Gururlu, kibirli.

 

KOTUZHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Kotuz).

 

KOYAK: (Tür.) Er. 1. Vadi, dere. 2. Dağlar ve kayalıklar üzerindeki doğal çukurlar. 3. Dağ yolu üzerindeki otluk. 4. Etkili, dokunaklı.

 

KOYAŞ: (Tür.) Er. - Güneş. - Erkek ve kadın adı olur.

 

KOYGUN: (Tür.) Er. 1. Etkili, hüzünlü, dokunaklı. 2. Akdoğan.

 

KOYTAK: (Tür.) Er. - Rüzgar almayan çukur yer.

 

KOYTAN: (Tür.) Er. - Dağ bucağı.

 

KOZA: (Tür.) Ka. - İçinde tohum ya da krizalit bulunan koruncak.

 

KÖKEN: (Tür.) Er. 1. Bir şeyin çıktığı, dayandığı temel, biçim neden ya da yer. 2. Kavun, karpuz, kabak gibi bitkilerin toprak üstüne yayılan dalları. 3. Soy, asıl, ata.

 

KÖKER: (Tür.) Er. - Köklü soydan gelen kimse.

 

KÖKLEM: (Tür.) Er. - İlkbahar

 

KOKSAL: (Tür.) Er. - Yer altında geniş bir alana dağılan kök.

 

KÖKSAN: (Tür.) Er. - Tanınmış, ünlü ad.

 

KÖKŞİN: (Tür.) Er. 1. Gök renginde. 2. Yaşlı, koca.

 

KÖKTEN: (Tür.) Er. 1. Köklü, yüzeyde kalmayan, derine inen. 2. Soylu.

 

KÖRNES: (Tür.) - Ayna. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

 

KÖSE: (Fars.) Er. - Sakalı bıyığı hiç çıkmayan veya seyrek olan. - Daha çok lakab olarak kullanılır.

 

KÖSEM: (Tür.) Ka. 1. Sürüler önünde rehber vaziyetinde giden. 2. Cildi temiz, pürüzsüz. 3. Kösem Sultan: IV. İbrahim'in annesi ve torunu zamanında Osmanlı iktidarında etkin olan Sultan.

 

KUBİLAY: (Tür.) Er. - Cengiz Han'dan sonra Moğol imparatorluğu tahtına çıkan büyük kağanların en meşhuru 35 yıl saltanat sürmüş ve 1294 yılında 80 yaşında ölmüştür.

 

KUDDUS: (Ar.) Er. 1. Temiz, pak. 2. Hatadan, gafletten, eksiklikten uzak. 3. Çok aziz, mübarek. - Allah'ın isimlerinden. "Abd" takısı alarak kullanılırsa daha iyi olur.

 

KUDDUSİ: (Ar.) Er. - 1. Kuddus olan Allah'ın nimetine mazhar olan 2. 19. yy. Bor'lu meşhur mutasavvıf Türk şairi.

 

KUDRET: (Ar.) Ka. 1. Kuvvet, takat, güç. 2. Allah'ın ezeli gücü. 3. Varlık, zenginlik. 4. Allah yapısı, yaratılış, insan eliyle yapılamayan şeyler. 5. Ehliyet kabiliyet. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

 

KUDRETULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın gücü.

 

KUDSİ: (Ar.) Er. - Kutsal, muazzez, mukaddes. - Allah'a mensup, ilahi.

 

KUDSİYYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Kudsi).

 

KUDÜS: (Ar.) Er. 1. Filistin'in merkezi olan şehir. - Ruhu'1- Kudüs: Cebrail, Hz. İsa'ya üfürülen ruh.

 

KUHİSTAN: (Fars.) Er. - Dağlık memleket, İran yaylasında dağların çok olduğu bölge.

 

KUHRUD: (Fars.) - Dağ ırmağı. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

 

KÛHSAR: (Fars.) 1. Dağlık. 2. Dağ tepesi. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

 

KULA: (Tür.) Er. 1. Kumral. 2. Sarışın, mavi gözlü. 3. Vücudu koyu sarı, kuyruğu ve yelesi siyah olan at.

 

KULAHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Kula).

 

KULAN: (Tür.) Er. 1. Anayurdu Asya olan at ile eşek arası görünüşte yabanıl bir at türü. 2. İki, üç yaşında dişi tay, kısrak. 3. Zafer kazanmış kişi.

 

KUMAN: (Tür.) Er. - XI. yy ile XIV. yy. arasında Güney Rusya bozkırlarında göçebe olarak yaşayan bir Türk boyu.

 

KUMANBAY: (Tür.) Er. - (bkz. Kuman).

 

KUMRU: (Fars.) Ka. - Güvercinlerden, uzunca kuyruklu boynunun yanlarında benekler bulunan ve güvercinlerden daha küçük olan boz renkli kuş.

 

KUMRUL: (Fars.) Er. - (bkz. Kumru).

 

KUMUK: (Tür.) Er. 1. Kılıç. 2. Kuzeydoğu Kafkasya ile Hazar denizinin batı kıyısında yaşayan bir Türk boyu.

 

KUMUKBAY: (Tür.) Er. - (bkz. Kumuk).

 

KUNT: (Tür.) Er. 1. Sağlam ve iri yapılı. 2. Ağır dayanıklı, kalın. 3. Bir tür güvercin.

 

KUNTAY: (Tür.) Er. - (bkz. Kunt).

 

KUNTER: (Fars.) Er. - Sağlam, kuvvetli.

 

KUNTMAN: (Tür.) Er. - Sağlam ve iri yapılı, sağlıklı kimse.

 

KURA: (Tür.) Er. 1. Cesur. 2. Çelik. 3. Toprak içinde bulunan büyük taş.

 

KURAL: (Tür.) Er. 1. Davranışlara ya da bir sanata bir bilime yön veren ilkeler. 2. Araç. 3. Silah.

 

KURAY: (Tür.) Er. - Ay gibi.

 

KURBAN: (Ar.) Er. 1. Allah'ın rızasını kazanmaya vesile olan şey. 2. Eti. fakire parasız olarak dağıtılmak niyetiyle farz, vacib, ve sünnet olarak kesilen hayvan. 3. Bir gaye uğruna feda olma.

 

KURÇEREN: (Tür.) Er. - Dayanıklı ve yiğit adam.

 

KUREYŞ: (Ar.) Er. - Hz. Peygamberin soyu.

 

KURMAN: (Tür.) Er. - Yüksek aşamalı, nitelikli kimse.

 

KURRE: (Ar.) Ka. Tazelik, parlaklık. - Mısır valiliği yapmış bir zatın adıdır.

 

KURTARAN: (Tür.) Er. - Kurtulmasını sağlayan.

 

KURTULUŞ: (Tür.) Er. 1. Kurtulmak fiili, kurtulma. 2. Tehlike, sıkıntı, zorluk veya esaretten, istiladan kurtulmuş olma hali, halas, necat, reha, selamet. 3. İstanbul'da bir semt adı.

 

KUSAY: (Ar.) Er. 1. Uzaklaşmak. 2. Peygamberin 5. dereceden atası olup İslamiyetten önce Mekke'de Kabe'yi tamir ettirmiş ve yeniden düzenlemiştir.

 

KUSVA: (Ar.) Er. 1. Son derece bulunan. 2. Nihayet son. 3. Erişilecek son nokta son sınır. 4. Peygamber (s.a.s)'in devesinin adı.

 

KUŞEYR: (Ar.) Er. - Büyük beni Amir b. Şaşa'a grubuna dahil bir Arap kabilesi. Kuşeyri: İslam aleminin büyük sufi müelliflerinden. Kuşeyri Risalesi adıyla ünlü eseri bulunmakta.

 

KUTAL: (Tür.) Er. - Mutlu ol.

 

KUTALMIŞ: (Tür.) Er. - Mutlu olmuş, kutlu olmuş.

 

KUTALP: (Tür.) Er. - Kutlu, uğurlu, yiğit.

 

KUTAM: (Ar.) Er. - Akbabaya benzeyen.

 

KUTAN: (Tür.) Er. 1. Dua, yalvarma. 2. Saka kuşu. 3. Saban. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

 

KUTAY: (Tür.) Er. 1. Mübarek ay. 2. Borneo adasının doğu tarafından bir sultanlık.

 

KUTBAY: (Tür.) Er. - (bkz. Kutalp).

 

KUTBERK: (Tür.) Er. - (bkz. Kutbay).

 

KUTCAN: (Tür.) Er. - Kutlu, uğurlu can.

 

KUTEL: (Tür.) Er. - Uğurlu el.

 

KUTER: (Tür.) Er. - Mutlu, uğurlu kişi.

 

KUTERTAN: (Tür.) Er. - (bkz. Kuter).

 

KUTHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Kuter).

 

KUTKAN: (Tür.) Er. - Saygın, kutlu soydan gelen.

 

KUTLAN: (Tür.) Er. - Kutlu, mutlu ol.

 

KUTLAR: (Tür.) Er. - Mutluluklar, uğurlar.

 

KUTLAY: (Tür.) Er. 1. Uğurlu kutlu ay. 2. Kır donlu at.

 

KUTLU: (Tür.) Er. 1. Uğurlu, hayırlı. 2. Mübarek. 3. Mesut, bahtiyar.

 

KUTLUALP: (Tür.) Er. - Uğurlu yiğit-

 

KUTLUAY: (Tür.) Er. - Uğurlu ay.

 

KUTLUBAY: (Tür.) Er. - (bkz. Kutlu).

 

KUTLUCAN: (Tür.) Er. - (bkz. Kutlu).

 

KUTLUĞ: (Tür.) Er. - Uğurlu, mutlu, şanslı, kutlu.

 

KUTLUĞHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Kutluğ).

 

KUTLUTEKİN: (Tür.) Er. - (bkz. Kutlu).

 

KUTSAL: (Tür.) Er. - Kudsi, kutlu mübarek, mukaddes.

 

KUTSALAN: (Tür.) Er. - Uğur getiren, kutlu kimse.

 

KUTSALMIŞ: (Tür.) Er. - (bkz. Kutsalan).

 

KUTSAN: (Tür.) Er. - Uğurlu, talihli ol.

 

KUTSEL: (Tür.) Er. - (bkz. Kutsan).

 

KUTSOY: (Tür.) Er. - (bkz. Kutsel).

 

KUTULMUŞ: (Tür.) Er. - Kurtul­muş, aydınlığa kavuşmuş.

 

KUTUN: (Tür.) Er. - Kutlu, kutsal.

 

KUTUNALP: (Tür.) Er. - (bkz. Kutun).

 

KUTUNER: (Tür.) Er. - (bkz. Kutun).

 

KUTYAN: (Tür.) Er. - Uğurlu kimse.

 

KUVVET: (Ar.) Er. 1. Güç, kudret, takat, sıhhat, sağlamlık. 2. Bir hükümetin askeri gücü.

 

KUYAŞ: (Tür.) Er. 1. Güneş. 2. Çok sıcak, güneşin etkili vurması.

 

KÜBRA: (Ar.) Ka. 1. Büyük olan (Ekber'in müennesi). 2. Hadicetü'l-Kübra: Hz. Peygamberin ilk hanımı.

 

KÜLTİGİN: (Tür.) Er. - Göktürk prensi ve komutanı.

 

KÜLÜK: (Tür.) Er. 1. Meşhur ünlü. 2. Taşçı, çekici, balyoz.

 

KÜRBOĞA: (Tür.) 1. İri, güçlü, sarsılmaz boğa. Kuvvetli iri yapılı boğa. Selçuklu komutanı ve Musul emirinin adı.

 

KÜREMA: (Ar.) Er. 1. Kerim, asil, necip, iyiliksever, hayır sahibi cömert, eli açık kimseler. 2. Ulular, büyükler.

 

KÜRHAN: (Tür.) Er. Yiğit, yürekli han.

 

KÜRŞAD: (Tür.) Er. - Eski Türklerde yiğit, alp.

 

KÜRÜMER: (Tür.) Er. - topluluk, sürü.

 

KUŞAD: (Fars.) Er. 1. Açılış, açma. 2. Fetih, fethetme. 3. Açılış merasimi, küşad resmi. 4. Yayın gerilip bırakılması. 5. Musikide uvertür. 6. Bir cins tavla oyunu. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.

 

KÜŞADE: (Fars.) Ka. 1. (bkz. Küşad). 2. Açık. 3. Ferah.

 

-------------------------Sonu------------------------------

 

L

 

LÂCEREM: (Ar.) Ka. 1. Şüphesiz. 2. Besbelli, elbette.

 

LAÇİN: (Tür.). 1. Bir cins şahin. 2. Sarp, yalçın. 3. Şiddetli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

 

LAHİB: (Ar.) Er. - Açık yol.

 

LÂHİK: (Ar.) Er. 1. Yetişip ulaşan. 2. Eklenen. 3. Yenisi.

 

LAHİKA: (Ar.) Ka. - (bkz. Lahik).

 

LÂHZA: (Ar.) Ka. 1. Bir bakış, bir göz atma. 2. Göz kırpacak kadar zaman an. 3. Bir kez göz kırpma.

 

LAJVERDİ: (Fars.) Ka. 1. Lacivert. 2. Koyu mavi değerli bir süs taşı.

 

LALE: (Fars.) Ka. 1. Zambakgillerden, uzun yapraklı, güzel ve çeşitli renklerde çiçekli soğanlı bir bitki. 2. Eskiden sucuların boyunlarına asılan iki ucu lale gibi kıvrak demir halka, pranga. 3. Ağaçtan meyve koparmaya yarayan ucu çatallı sırık.

 

LÂLEFAM: (Fars.) Ka. - Lale renginde.

 

LÂLEGUN: (Fars.) Ka. - Lale renginde.

 

LÂLEGÜL: (Fars.) Ka. - Türk musikisinde bir makam.

 

LALERUH: (Fars.) Ka. 1. Lale yanaklı, yanağı lale gibi kırmızı olan. 2. Türk müziğinde mürekkeb bir makam.

 

LÂLEVEŞ: (Fars.) Ka. - Lale gibi.

 

LÂLEZAR: (Fars.) Ka. - Lalelik, lale yetişen yer, lale bahçesi.

 

LÂMİ: (Ar.) Er. - Parlayan, parıldayan parlak. - Lamii: 1472-1532 yılları arasında yaşayan Türk edebiyatında haklı bir ün kazanmış mutasavvıf ve sanatkar.

 

LÂMİA: (Ar.) Ka. - (bkz. Lami).

 

LÂMİH: (Ar.) Er. 1. Hz. Nuh'un erkek kardeşi. 2. Parlayan, parıldayan, parlak.

 

LÂMİHA: (Ar.) Ka. - (bkz, Lamih).

 

LAMİNUR: (Ar.) - Nur saçarak parlayan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

 

LÂNAZİR: (Ar.) - Eşsiz, benzersiz. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

 

LANE: (Fars.) Ka. - Yuva, ev, aşiyan.

 

LÂSİF: (Ar.) Er. - Parlayan, parlayıcı.

 

LÂTİF: (Ar.) Er. 1. Allah'ın isimlerindendir. 2. Yumuşak, hoş, güzel, nazik. 3. Bütün inceliklere vakıf. -"abd" takısı alarak kullanılabilir. (Abdüllatif).

 

LÂTİFE: (Ar.) Ka. - Güldürecek, tuhaf ve güzel söz ve hikaye şaka.

 

LÂTİME: (Ar.) Ka. - Misk, güzel koku.

 

LAVANTA: (İtal.) Ka. - Lavanta çiçeğinden elde edilen güzel koku.

 

LÂYEZAL: (Ar.) - Zevalsiz, bitimsiz. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılabilir.

 

LÂYİH: (Ar.) Er. 1. Parlak, parlayan. 2. Aşikar, meydanda, hüveyda. 3. Hatıra gelen.

 

LÂYİHA: (Ar.) Ka. 1. Düşünülen bir şeyin yazı haline getirilmesi. 2. Tasarı.

 

LÂYİK: (Ar.) Er. - Yakışan, yakışıklı.

 

LÂZIM: (Ar.) Er. - Gerekli şey. Gerekçe.

 

LÂZIME: (Ar.) Ka. - (bkz. Lazım).

 

LEÂL: (Ar.) Ka. - İnciler.

 

LEBABE: (Ar.) Ka. - Akıl sahibi olma.

 

LEBÂBET: (Ar.) - Akıllılık, zeyreklik. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

 

LEBİB: (Ar.) Er. - Akıllı, zeki, fatin.

 

LEBİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Lebib).

 

LEFİF: (Ar.) Er. - Durulmuş sarılmış.

 

LEMA: (Ar.) - Pırıltı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

 

LEMAN: (Ar.) Ka. - Parlama, parıltı.

 

LEMARİZ: (Fars.) - Parlayan, parıldayan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

 

LEMEAT: (Ar.) Ka. - Parıltılar.

 

LEMEHÂT: (Ar.) Ka. - Bir defa bakışlar, bir göz atışlar.

 

LEMİ: (Ar.) Er. - (bkz. Leman).

 

LEMYEZEL: (Ar.) 1. Zail olmaz, baki, kalıcı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

 

LERZÂN: (Fars.) Ka. - Titrek, titreyen.

 

LERZE: (Fars.) Er. - Titretme.

 

LERZENDE: (Fars.) Ka. - Titreyen, titrek.

 

LETAFET: (Ar.) Ka. 1. Latiflik, hoşluk. 2. Güzellik. 3. Nezaket. 4. Yumuşaklık.

 

LEVAMİ: (Ar.) - Parlamalar, nurlar.

 

LEVEND: (İtal.) 1. Osmanlı donanmasında vazifeli asker denizci. 2. Eskiden Venedikliler'in şark memleketlerinden maaşla topladıkları denizciler. 3. Yakışıklı, boylu poslu kimse. 4. Atak, gözü pek, hareketli ve çevik.

 

LEVNİZ: (Ar.) Er. 1. Renk, boya, yüz. 2. Nevi, çeşit, Türk.

 

LEVZİ: (Ar.) 1. Badem biçiminde olan. 2. Bademle ilgili. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

 

LEVZİYYE: (Ar.) Ka. 1. (bkz. Levzi). 2. Badem erik, kayısı vişne, kiraz ve benzer meyvelerin içinde anıldıkları grup.

 

LEYAL: (Ar.) Ka. - Geceler.

 

LEYÂN: (Fars.) Ka. - Parlayan, parlayıcı, konforlu, lüks hayat.

 

LEYFUNNUR: (Ar.) - Geceyi aydınlatan nur, ışık.

 

LEYLÂ: (Ar.) 1. Çok karanlık gece. 2. Arabi ayların son gecesi. 3. Leyla ile Mecnun hikayesinin kadın kahramanı.

 

LEYLÂK: (Ar.) 1. Zeytingillerden hoş kokulu salkım şeklinde mor ve beyaz renklerde çiçek açan bir bitki ve bitkinin çiçeği.

 

LEYS: (Ar.) 1. Yokluk. 2. Arslan, esed, haydar, gazanfer, şir.

 

LEZİR: (Fars.) - Akıllı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

 

LİSAN: (Ar.) 1. Dil. 2. Konuşulan dil. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

 

LİVA: (Ar.) Er. 1. Bayrak. 2. Mülki idarede kaza-vilayet arasında bir derece, sancak. 3. Tugay. 4. Tuğgeneral. 5. Livai saadet, Liva-i şerif. Hz. Muhammed (s.a.s)'in bayrağı Livaü'l-Hamd: Muhammed ümmetinin mahşer günü altında toplanacakları bayrak. Makam-ı Ahmedi.

 

LİYÂKAT: (Ar.) Ka. 1. Layık olan,

 

değerlilik, yararlılık. 2. İktidar, hüner, fazilet.

 

LOKMAN: (Ar.) Er. 1. Eski kavimlerde, ahlaki öğütler veren hekim. 2. Kur'an-ı Kerim'de bir sure adı.

 

LULUBAR: (Ar.) Ka. - İnci yağmuru.

 

LUT: (Ar.) Er. 1. Hz. İbrahim'in peygamber yeğeni. 2. Kendisine itaat etmeyen ve eşcinsel olarak yaşamayı adet edinmiş olan Sodom ve Gomorrah halkına gelmiştir. Hanımı da helak olanlar arasındadır. Lut (a.s.) Kur'an'da adı geçen peygamberlerdendir.

 

LÜBBETÜLAYN: (Ar.) Ka. - Göz bebeği.

 

LÜTFİ: (Ar.) Er. - Hoşluk, güzellik, iyi davranış.

 

LÜTFİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Lütfı).

 

LÜTFULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın lütfü. Allah'ın iyi, hoş ve letafet sahibi kıldığı kişi demektir.

 

----------------Sonu----------------


Дата добавления: 2015-10-21; просмотров: 37 | Нарушение авторских прав







mybiblioteka.su - 2015-2024 год. (0.07 сек.)







<== предыдущая лекция | следующая лекция ==>