Студопедия
Случайная страница | ТОМ-1 | ТОМ-2 | ТОМ-3
АрхитектураБиологияГеографияДругоеИностранные языки
ИнформатикаИсторияКультураЛитератураМатематика
МедицинаМеханикаОбразованиеОхрана трудаПедагогика
ПолитикаПравоПрограммированиеПсихологияРелигия
СоциологияСпортСтроительствоФизикаФилософия
ФинансыХимияЭкологияЭкономикаЭлектроника

Abdurrahman DÝLÝPAK 3 страница



Türk, İran, Arap, Hint, Eski Yunan ve Asur kaynaklarında kendisinden deği­şik adlarla bahsedilir.

ALPGİRAY: (Tür.) Er. - Yiğit hü­kümdar. Kırım veliahtı. Bir ara Kırım Hanı da oldu.

ALPHAN: (Tür.) Er. - Yiğit hüküm­dar.

ALPKAN: (Tür.) Er. - Yiğit soydan gelen.

ALPKIN: (Tür.) Er. - Keskin kılıç.

ALPMAN: (Tür.) Er. - Yiğit, cesur, kahraman.

ALPNUR: (Tür.) Ka. - (bkz. Alp).

ALPSOY: (Tür.) Er. - (bkz. Alpkan). Yiğit ve cesur soya mensub.

ALPTEKİN: (Tür.) Er. - Kahraman şehzade. Birleşik isim. Alp: Kahra­man, Tekin: Şehzade.

ALTAN: (Tür.) Er. 1. Sabahın güneş doğarkenki zamanı. 2. Hakanlara ve­rilen unvan, sultan, padişah.

ALTAY: (Tür.) Er. 1. Asya'da Batı Sibirya ile Moğolistan'ı ayıran dağlık bölge. 2. Altay dağlan bölgesinde ya­şayan Türklerin genel adı.

ALTIN: (Tür.) Ka. 1. Parlak, san renkte, paslanmayan, kolay işlenebi­len, ziynet eşyası olarak da kullanılan maden, zer, zeheb. 2. Örfte kadın adı olarak kullanılır. Zerrin (bkz. Zerrin).

ALTINBAŞAK: (Tür.) Ka. - Değerli kimse.

ALTINBİKE: (Tür.) Ka. - (bkz. Altınbaşak).

ALTINIŞIN: (Tür.) Ka. - Işığın en güçlü anı.

ALTINİZ: (Tür.) Ka. - (bkz. Altınışık).

ALTINTAÇ: (Tür.) Ka. - Altından taç.

ALTUĞ: (Tür.) Er. - (bkz. Tuğ).

ALTUNAY: (Tür.) Er. - Ay'ın san renkli hali

ALTUNÇ: (Tür.) Er. 1. Bakır alaşı­mı. 2.Kırmızı bakır. 3. Kırmızı, al gözlü.

ALTUNER: (Tür.) Er. - Değerli kim­se.

ALTUNHAN: (Tür.) Er. - Zengin ha­kan. Türklerin, Çin'de hüküm süren Türk-Moğol hükümdarlarına verdik­leri ad.

ALYA: (Ar.) Er. 1. Yüksek yer, yük­seklik. 2. Gök, sema.

AMANULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın bağışlaması. Allah'ın koruması.

AMİD: (Ar.) Er. 1. Çok hasta. 2. Aşk hastası. 3. Başlıca nokta. 4. Önder, şef, komutan. 5. Diyarbakır'ın eski adı. Ortaçağ'da İslam Türk devletle­rinde kullanılan bazı unvanlar ve me­muriyet isimleri.

AMİL: (Ar.) Er. 1. Fail, yapan, işle­yen. 2. İslam devletlerinde zekat, ver­gi tahsildarı veya valiler ve devlet memurlan.

AMİNE: (Ar.) Ka. - Gönlü emin, kal­binde korku olmayan. - Peygamber'in (s.a.s) annesinin adı. (bkz. Emine).

AMİR: (Ar.) Er. 1. Mamur eden, şen­lendiren. 2. İmar olunmuş. 3. Devlete ait. 4. Kendisine bağlı görevliler bu­lunan. Amir b. Abdullah b. Mes'ud: Tabiindcndir. İslam fıkıh bilgini.

AMİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Amir).

AMMAR (Ar.) Er. 1. Memur eden. 2. Bayındırlaştıran. (bkz. Amir). - Ammar b. Yasir. Sahabeden. İlk müslüman olanlardandır. Çok işkence gör­dü. Habeşistan'a hicret etti. Annesi ilk İslam şehidcsi Sümeyye (r. anha)'dir.

AMR: (Ar.) Er. - Uzun yaşamak, uzun ömürlü olmak. Amr b. Madikerib: 631'de Medine'ye gitti ve müslüman oldu. Çok yaşlıyken bile iyi sa­vaştı.

AMRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Amr).

AMUZ: (Fars.) Er. - Bilen, öğrenmiş, öğreten.

ANBER: (Ar.) Ka. 1. Ada balığının bağırsaklarında toplanan yumuşak, yapışkan ve misk gibi kokan, kül ren­ginde madde. 2. Güzel koku. 3. Gü­zellerin saçı.

ANDAK: (Tür.) Er. - Hemen, o anda. - Erkek ve kız adı olarak kullanılır.

ANGIN: (Tür.) Er. 1. Tanınmış, ünlü, namlı. 2. Bayındır.

ANI: (Tür.) - Yaşanmış olaylardan belleğin sakladığı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.



ANIL: (Tür.) Ka. 1. Anılmak eylemi. 2. Meşhur, ünlü. 3. Hatırlanan.

ANİF: (Ar.) Er. 1. Sert, şiddetli. 2. Haşin. 3. Geçmişte, pek yakında, bur­nun ucu denecek kadar yakından ge­çen. 4. Biraz önce, belirtilen, bahsedi­len.

ANİFE: (Ar.) Ka. - (bkz. Anif).

ARAF: (Ar.) Er. 1. Cennet ile cehen­nem arasındaki yer. 2. Sert, tepe. 3. Adetler, usuller. Arafat: Mekke'nin yakınında bulunup hacıların arefe gü­nü durdukları yerdir. Bu duruş haccın rükünlerindendir.

ARAL: (Tür.) - Birbirine yakın ada­lar topluluğu. Orta Asya'da bir göl.

ARAM: (Fars.) Ka. 1. Dinlenme, sü­kun, karar. 2. Rahat, huzur, istirahat. 3. Oturma, eğlenme, ikamet etme.

ARAMCAN: (Fars.) Ka. -1. Gönül rahatı. 2. Sevgili, sevilen güzel.

ARAMDİL: (Fars.) Er. 1. gönül ra­hatı. 2. Sevilen güzel. 3. Yer mekan.

ARCA: (Ar.) Ka. -1. Temiz, namus­lu. 2. Aksak, topal.

ARDA: (Tür.) Er. 1. Eskiden bazı ça­vuşların elde tuttukları uzun değnek. 2. İşaret için dikilen değnek. -3. Çık­rıkçı kalemi. 4. Sonra gelen.

ARDALI: (Tür.) Er. - (bkz. Arsal).

ARDAN: (Tür.) Er. - (bkz. Arsal).

AREF: (Ar.) Er. 1. Pek maruf, çok bilinen. 2. Arif, anlayışlı ve bilgili.

AREFE: (Ar.) Ka. 1. Arife, dini bay­ramlardan bir evvelki gün. 2. Bir ön­ceki gün.

AREL: (Tür.) Er. - Temiz, dürüst kimse.

ARGU: (Tür.) Er. 1. İki dağ arası, uçurum. 2. Orta Asya'da Issık gölü çevresinde Çu ve Talaş havzalarında yaşamış Kırgızların en büyük boyu. Argu Türkleri.

ARGUN: (Tür.) Er. 1. Zayıf, güçsüz, düşkün, dermansız, zebun. 2. Yanyana iki kamış düdüğünden veya kartal kemiğinden yapılmış kaval. - Argun: İlhanlı hükümdarı. Abaka Han'ın oğ­lu.

ARGÜN: (Tür.) Er. - Temiz, aydınlık gün.

ARGUN ŞAH: (Tür.) Er - (bkz. Argun). Argunşah. (Nizameddin) Ana­dolu Selçuklu Sultanı Kılıç Aslan II'nın oğlu. Babası ülkeyi oğullan ara­sında pay edince, hissesine Amasya düşmüştü.

ARHAN: (Tür.) Er. - Üstün nitelikli, gururlu bakan.

ARICAN: (Tür.) Er. - Temiz, doğru kimse.

ARIÇ: (Tür.) Er. - Barış, asayiş.

ARIER: (Tür.) Er. - Çalışkan kimse.

ARİF: (Ar.) Er. 1. Meşhur, çok tanın­mış, mütearif. 2. Bilgi sahibi. Bilen, bilgili, irfan sahibi. 3. Sıbyan mektebi hocası veya kalfası.

ARİFE: (Ar.) Ka. - Bilgi ve irfan sa­hibi kadın. Uyanık, ince ruhlu, latif.

ARIHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Arhan).

ARIKAL: (Tür.) Er. - Temiz, doğru, dürüst kal.

ARIKAN: (Tür.) Er. - Temiz soy.

ARIKHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Arhan)

ARIN: (Tür.) Er. 1. Temiz, arı, saf. 2. Alın. 3. Yüz, cephe. Dağların, tepele­rin yüzü.

ARINÇ: (Tür.) Er. 1. Temiz, saf, arı. 2. Barış.

ARISAL: (Tür.) Er. - An gibi çalış­kan kimse.

ARISAN: (Tür.) Er. - Temiz, doğru tanınmış kimse.

ARISOY: (Tür.) Er. - (bkz. Arısan).

ARITAN: (Tür.) Er. - Temizleyen, arı duruma getiren.

ARKAN: (Ar.) Er. 1. Temiz, ari kan­dan gelen. 2. Üstün galip. Arkan (Seyfı) Türk mimar (1903-1966).

ARKIN: (Tür.) Er. - Yavaş, ağır, sa­kin, gelecek yıl.

ARKUT: (Tür.) Er. - Temiz, uğurlu, kutlu.

ARMAĞAN: (Fars.) 1. Hediye, peş­keş, tuhfe, bergüzer. 2. Birinin gördü­ğü işe veya başarısına karşılık olarak verilen şey, mükafat.3. Bir ilim ada­mını tanıtmak veya çalışmalarından ötürü mükafatlandırmak maksadıyla adına çıkarılan ilmi eser. (Köprülü Armağanı). - Erkek ve kadın adı ola­rak kullanılır.

ARMAN: (Fars.) Er. 1. Hasret, özle­me. 2. Zahmet, sıkıntı. 3. Teessüf. 4. Pişmanlık.

ARMİNE: (İbr.) Ka. - İbranice isim. (bkz. Emine).

ARRAF: (Ar.) Er. l Falcı, kahin. Müneccim. 2. Hekim. 3. Göçebe Arap aşiretlerinin örfe vakıf umumi bilgile­ri.

ARRAFE: (Ar.) Ka. - (bkz. Arraf).

ARSAL: (Tür.) Er. - Temiz huylu, namuslu.

ARSEBÜK: (İ.) Er. - 1. Temiz ruhlu ve çabuk. 2. Toy. 3. Namus konusun­da titiz.

ARSLAN: (Tür.) Er. 1. Kuvvet ve saldırganlığıyla tanınan hayvan, esed, şir. 2. Cesur adam, bahadır. 3. Bir çe­şit çiçek. Arslan Argun: Alpaslan'ın oğlu (1097).

ARSLANGİRAY: (Tür.) Er. Cesur, korkusuz han. Arslan Giray: Kırım hanı (1702-1767).

ARSLANŞAH: (Tür.) Er. - Arslan gibi cesur ve yiğit şah, kral. Cesur ko­mutan. Arslan Şah: Kirman Selçuklu hükümdarı (l 145).,

ARTAN: (Tür.) Er. 1. Yarar, fayda. 2. Üstünlük, meziyet, nitelik.

ARTUÇ: (Tür.) Er. - Ucu sivri de­mirle donanmış mızrak.

ARTUK: (Tür.) Er. - Selçuklu Emiri. (XI. yy.). Selçukluların ünlü hakanı Alpaslan'ın emrinde Malazgirt savaşı­na katıldı.

ARÜSEK: (Fars.) Ka. 1. Gelin, kü­çük gelin. 2. Bebek gibi güzel kız. 3. İşlemecilikte kullanılan yeşil parlak sedef. 4. Ateş böceği. 5. Küçük bir mancınık çeşidi.

ARZIK: (Tür.) Er. - Dindar, sofu.

ARZU: (Ar.) Ka. 1. İstek, bahşiş. 2. Emel, heves, meyl. 3. Özlemek, müş­tak olmak. "Arzum" olarak da kulla­nılır. Meşhur halk hikayelerinde Kamber'in sevgilisi.

ARZUMAN: (Ar.) Ka. - (bkz. Arzu).

AS: (Ar.) Er. 1. Mersin ağacı. 2. (Fars.) Değirmen.

ASAF: (Ar.) Er. 1. Vezir. 2. Erdem, ileri görüşlülük, yönetimde başarı. Hz. Süleyman'ın ünlü veziri. Süley­man (a.s.)'ın en çok güvendiği kişiydi. Neml suresinde anlatılanlar Asaf üze­rine yorumlandı. Daha sonra padişa­hın vezirlerine Asaf unvanı verildi.

ASAL: (Tür.) Er. - Başlıca, esaslı, te­mel.

ASALET: (Ar.) Er. - Soy temizliği, soyluluk.

ASENA: (Tür.) Er. - Kurt.

ASFA: (Ar.) Er. - Çok saf, en temiz, halis.

ASGAR: (Ar.) - En küçük, daha kü­çük. - Erkek ve kadın adı olarak kul­lanılır.

ASHAB: (Ar.) Er. 1. Sahib'in çoğu­lu. 2. Hz. Muhammcd (s.a.s)'i görüp ona tabi olan kişiler. İnsanlık alemi­nin en seçkin simaları ve örnek nesli­dirler. Haklarında varid olan naslarla korunmuşlar, Allah'ın yardımını müşahade etmişler ve büyük peygambe­rin öğretilerini harfiyyen yaşamışlar­dır. Ashab-ı Kiram: Yüce sahabeler.

ASIF: (Ar.) Er. - Pek sert, pek şiddet­li, şiddetle esen.

ASIFE: (Ar.) Ka. - Şiddetle esen rüz­gar. Kur'an'da Yunus 22, İbrahim 18 ve En'am suresi 81. ayetlerde geçer.

ASİL: (Ar.) Er. 1. Sağlam. 2. İyice kökleşmiş, yüksek duygularla hareket eden. 3. Kendi kendine hareket eden. 4. Soyu, sopu belli. Necip.

ASIM: (Ar.) Er. 1. Yasak, yanına yaklaşılamayan. 2. Günahtan, haram­dan çekinen. 3. İffetli, afif, ismetli, perhizkar. Asım b. Umeyr: (749). İs­lam komutanlarından. Maveraünnehir fethine katıldı ve yiğitliğiyle ün saldı.

ASIMA: (Ar.) Ka. - (bkz. Asım).

ASİME: (Fars.) Er. - Akılsız, beyin­siz, şaşkın, sersem. - İsim olarak kul­lanılmaz.

ASİYE: (Ar.) Ka. 1. Sütun, direk, ko­lon. 2. Mersingiller, mersin ağacı tü­ründen ağaçlar. 3. İsyan eden, itaatsiz, başkaldıran, serkeş, bagi. 4. Allah'ın emirlerini yerine getirmeyen, günahkar. 5. Haydut, şaki. -Bu isim Rasulullah tarafından yasaklanmıştır. İçer­diği anlam İslami anlayışa terstir.

ÂSİYE: (Ar.) Ka. - 1. Kederli üzün­tülü. Musa (a.s.)'ı daha bebekken Nil'den kurtarıp sarayda büyüten ve sonra onun peygamberliğine iman eden kadın. Kur'an'da Fir'avun'un ka­rısı olduğu belirtilmiştir. Fakat ismi zikredilmemiştir. - (bkz. Kasas: 9; Tahrim: 11). Firavun'a karşı gelerek müslüman olmuştur. Tahrim suresin­de mü'mine bir kadının en son nokta­da yapması gerekenlere örnek olarak gösterilen hanım.

ASKER: (Ar.) Er. 1. Ordu, ordu ör­gülüyle ilgili. Vazife yapan. 2. Ülke savunmasında istihdam edilmek üzere eğitilip donatılan kimse. 3. Rütbesiz asker, er.

ASKERÎ: ( Ar.) Er. - Orduya mensup. Orduyla alakalı. Askeri (Ebu Ahmed el-Hasan b. Abdullah el): Zamanının ünlü alimlerdendir (903-993). Ebu Davud esSicistani'nin talebesiydi.

ASLI: (Ar.) Ka. 1. Asıl, tek, dip, kü­tük, temel, esas, kaide, kural, hakikat. 2. Soy, sop, nesep. 3. Bir şeyin belli başlı kısmı, başlangıç, baş yer, sıhhat. 4. Hakiki, esaslı, halis, safi. 5. Esasen, zaten, başlıca, en ziyade, hakikaten.

ASLIHAN: (a.t.i.) Ka. - Aslı ve Han kelimelerinden türetilmiş birleşik bir isimdir. Kerem ile Aslı hikayesinin kadın kahramanıdır. Güzelliğinin ya­nında saçlarının uzunluğu ve gürlü­ğünden bahsedilir.

ASRİ: (Ar.) Er. - Zamana uygun, çağdaş.

ASUDE: (Fars.) Ka. 1. Rahatlamış, sükuna ermiş, keder ve sıkıntıdan uzak, müsterih. 2. Sakin, sessiz.

ASUMAN: (Fars.). - Gök, sema, fe­lek. Asuman ile Zeycan hikayesinin erkek kahramanı. Doğu Anadolu'da yaygın olarak anlatılır. Erkek ve ka­dın adı olarak kullanılır.

ASUTAY: (Tür.) Er. - Hırçın tay.

ASYA: (Tür.) Ka. - Dünyadaki kıtala­rın en büyüğü.

AŞIK: (Tür.) Er. 1. Bir başkasını aşk­la seven. 2. Dalgın, unutkan. 3. Ta­savvufta Allah'a muhabbet duyan kişi. Aşık Çelebi (1520-1572) Osmanlı şa­ir ve yazarlardan.

AŞİR: (Ar.) Er. 1. Ondabir, onuncu. 2. Samimi dost ve arkadaş. 3. Koca. 4. Aşar toplayan. 5. Kur'an-ı Kerim'den 10 ayetlik bir bölümü okuma. Aşir Efendi (Mustafa). Osmanlı Şey­hülislamı (1728-1804).'Bursa, Mekke ve İstanbul kadılıklarında bulundu. 1758-1800'de Şeyhülislamlık görevi­ni ifa etli.

AŞKIN: (Tür.) 1. Geçkin, aşmış olan. 2. Ölçüyü kaçıran, coşkun. 3. Fazla. 4. Sonra. 5. Benzerlerinden da­ha üstün. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

AŞKINAY: (Tür.) Ka. - (bkz. Aşkın).

AŞKINER: (Tür.) Er. - (bkz. Aşkın).

ATA: (Tür.) Er. 1. Baba. 2. Soyun geçmişte yaşamış ferdi. 3. Vermiş, veriş. Bağışlama, ihsan. 4. Yesevi ta­rikatında mürşid. Ata b. Ebi Rabah: Fıkıh alimi (Mekke 733). Ebu Meysere b. Ebu Hüseyin el-Fikri'nin azatlı kölesiydi. Birçok hadis rivayet etmiştir.

ATABEK: (Tür.) Er. 1. Selçuklu devletinde şehzadelerin terbiyesiyle vazifeli şahıs. 2. Lala. Devlet idare­sinde yetki taşıyan naip.

ATABEY: (Tür.) Er. - Devlet yönetiminde bir san. Lala.

ATACAN: (Tür.) Er. - (bkz. Ata).

ATAÇ: (Tür.) Er. - Atalardan gelen, atalarla ilgili olan.

ATAERGİN: (Tür.) Er. - (bkz. Ata).

ATAHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Ata).

ATAKAN: (Tür.) Er. -1. Düşünmek­sizin her işe sokulan adam. 2. İleri atı­lan.

ATALAY: (Tür.) Er. - (bkz. "Ata"). Ünlü, namlı, şöhretli. Atalay Mah­mut, Türk güreşçi. Balkan, Avrupa, Dünya ve Meksika Olimpiyatları şampiyonu oldu (1968).

ATAMAN: (Tür.) Er. - (bkz. "Ata"). 1. Ata kişi, başkan, önder. 2. Don ka­zaklarının önderlerine verilen ad.

ATANER: (Tür.) Er. - (bkz. Ata).

ATASAGUN: (Tür.) - Eski Türkler­de hekimlere verilen isim.

ATASAN: (Tür.) Er. - (bkz. Ata).

ATASEVEN: (Tür.) Er. - (bkz. Ata).

ATASOY: (Tür.) Er. - (bkz. Ata).

ATATUĞ: (Tür.) Er. - (bkz. Ata).

ATAULLAH: (Ar.) Er. - Birleşik isim. - Allah'ın bağışladığı, hediye et­tiği, ihsanı, lütfü. Ataullah Efendi. (Arapzade). Osmanlı Şeyhülislamı (1719-1785) Şam, Mekke, İstanbul kadılıklarında bulundu.

ATAY: (Tür.) Er. - Bilinen, tanınmış.

ATIF: (Ar.) Er. 1. Çevirme, meylet­tirme, imale. 2. Yükletme, birinin işi veya sözü olduğunu iddia etme, hami, isnad. 3. Yüzünü çeviren, meyleden, mail, müteveccih. 4.Merhamet sahibi, şefkatli, acıyan. 5. Beğenen. Atıf Efendi (Mehmet Kuyucaklı. (-İst. 1847). Osmanlı matematik bilgini. Şam ve İstanbul kadılıklarında bulun­du.

ATIFA: (Ar.) Ka. - (bkz. Atıf).

ATIFET: (Ar.) Ka. 1. Birine iyi niyet ve sevgi ile yönelme, teveccüh, meyi. 2. Karşılık beklemeden gösterilen sevgi, ihsan.

ATİK: (Ar.) Er. 1. Sırtın üst kısmı. 2. Berrak, saf, karışmamış, kıymetli. 3. Eski, kadim, kühen, dirin. 4. Azatlı, hür. 5. Güzel genç kız. 6. Çok hare­ketli, çevik, hızlı hareket eden. 7. Asil. 8. Hz. Ebubekir'in lakabı. Pey­gamber (s.a.s)'in "Sen ateşten kurtul­muş kimsesin" müjdesine kavuşmuş olmasından ötürü bu lakapla anıldığı söylenir.

ATİKE: (Ar.) Ka. - (bkz. Atik). Atike: Kureyş kabilesinden Zeyd b. Amr'ın kızıdır. Hicretten önce İslamiyeti kabul etmiştir. Medine'ye hicret edenler arasındadır. Hz. Ebubekir'in oğlu ile evlenmiştir. Abdullah, Taif te şehid olunca Hz. Ömer'le O şehid edi­lince Zübeyr b. el-Avvam ile, o da şe­hid edilince Hz. Hüseyin ile evlendi. Ve Hz. Hüseyin de şehid olunca şehid zevcesi olarak anıldı.

ATIL: (Tür.) Er. - Girişken ol, ilerle­mek için çaba göster.

ATILAY: (Tür.) Er. 1. Ünlü, namlı, şöhretli. 2. Atilla'dan sonra tahta geçen ünlü hükümdar.

ATILGAN: (Tür.) Er. 1. Karşısına çıkabilecek engellerden ve tehlikeler­den korkmadan her zaman ileriye atı­lan. 2. Karşı çıkan, çekinmesi olma­yan, cüretkar. 3. Hevesli.

ATİLLA: (Tür.) Er. 1. Büyük, ünlü. 2. Babacık. 3. Savaşçı, fatih. 4. Hun Türklerinin büyük imparatoru (400-453).

ATİYE: (Ar.) Ka. 1. Bağış, bahşiş, ihsan. Hediye. 2. Gelecek, istikbal.

ATKIN: (Tür.) Er. - Atılmış. Kumaş dokumada kullanılan tabir.

ATLAN: (Tür.) Er. - Ata bin.

ATLAS: (Tür.) Er. 1. Üstü ipek, altı pamuk kumaş, diba. 2. Düz, havasız, tüysüz. 3. Büyük harita. 4. Atlas ok­yanusu. 5. Kuzey Afrika'da Fas, Ce­zayir'i geçerek Tunus Körfezi'ne ka­dar uzanan sıradağlara verilen ad.

ATLIHAN: (Tür.) Er. - Ata binmiş süvari. - Birleşik isim. Atlıhan: Alın­ca Hanın oğlu. Tatar'ın kutsal göbek soyundan sekizinci kuşak.

ATSAN: (Ar.) Ka. - Susuz, susamış, teşne.

ATTAB: (Ar.). - Yumuşak huylu. Sertlik yanlısı olmayan. Uyumlu. Attab b. Esid. Sahabeden. Mekke valili­ği yapmıştır. Rasulullah tarafından atanmıştır.

ATTAR: (Ar.) Er. 1. Güzel kokulu bitki özleri, yağlan vb. satan, güzel koku ticareti yapan kimse. 2. İlaç maddeleri vb. şeyler satan adam. 3. Mahalle aralarında bazı baharatlar ile iğne, iplik vb. satan dükkan sahibi. Attar: Meşhur İranlı şair.

ATUF: (Ar.) Er. - Birine sevgisi olan, sevgi duyan. Allah'a karşı sevgi du­yan.

ATUFET: (Ar.) Ka. - Şefkat, merha­met.

ATYEB: (Ar.) Ka. - Çok güzel, pek güzel.

AVCI: (Tür.) Er. l. Avlanan, av spo­ru yapan kişi. 2. Bir şeyi elde etmeye uğraşan. 3. Osmanlı sarayında şikariler diye adlandınlan askeri grup.

AVFİ: (Ar.) Er. Arap düşünür (Bas­ra-?) İhvanu's-Safa denilen İslam felsefe akımının kurucularından biri.

AVNİ: (Ar.) Er. 1. Yardımla ilgili, yardıma ait. 2. Fatih Sultan Mehmed'in şiirde kullandığı mahlas.

AVNİYE: (Ar.) Ka. 1. Yeniçeriler ta­rafından ve daha sonra Sultan Mecid ve Sultan Aziz zamanlarında giyilen bir çeşit yağmurluk. 2. Yardım etmiş. Yardımla ilgili.

AVNULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın yar­dımı. - Birleşik isim.

AVŞAR: (Tür.) Ka. - Oğuzların önemli bir kolu. Büyük Selçuklu Devleti'nin kurulması ve yakındoğunun Türkleşmesinde büyük rol oyna­mışlardır.

AVVAD: (Ar.) Er. - Ud çalan, udçu. Avvad (Tevfik Yusuf): Lübnanlı yazar, gazeteci. Diplomat.

AY: (Tür.) Er. 1. Yılın on iki bölü­münden biri. 2. Dört hafta, 29-30, 31 günden oluşan zaman dilimi. 3. Kut­sal kitapta adı geçen kent. Kudüs'ün kuzeyi. 4. Dünyanın uydusu. Ay: Mı­sır kralı. Amarnada memurdu. Genç kral Tutank Hamon'un danışmanı oldu. Daha sonra o ölünce dul karısıyla evlenip tahta çıktı (İ.Ö. 1320).

AYABA: (Tür.) Er. - Muhammed Tapar'ın oğlu. Büyük Selçuklu Sultanı Sancar'ı Oğuzların elinden tutsaklık­tan kurtarıp tahtına oturttu. Selçuklu­ları istila etmek isteyen Harizm Şah­lan uzun süre engelledi.

AYALP: (Tür.) Er. - Ay kadar parlak ve güzel, yiğit.

AYANA: (Tür.) Er.-Saygı.

AYANFER: (Ar.) Ka. - Gözün ışığı, nuru.

AYANOĞLU: (Ar.) Er. - Ayan: Açık, belirli. Ayan'ın oğlu.

AYAS: (Ar.) 1. Dolunay, mehtap. 2. İskenderun Körfczi'nin batı kıyısında Ceyhan nehrinin ağzının vücuda ge­tirdiği Yumurtalık limanı veya Ayaş koyunun kuzeydoğu kenarında, Ada­na ilinin Yumurtalık ilçesinin idare merkezidir. Ayaş Paşa: Osmanlı sad­razamlarından birinin adı.- Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

AYASUN: (Tür.) Ka. - (bkz. Aysun).

AYAYDIN: (Tür.) Er. - Ay ışığı, ay­dınlığı.

AYAZ: (Tür.) Er. - Soğuk ve Durgun hava. Dondurucu soğuk. Ayaz: Selçuklu emin (Öl. 1105).

AYBAR: (Tür.) Er. 1. Gösterişli, hey­betli, görkemli. 2. Korku veren.

AYBEG: (Tür.) Er. -Ay gibi temiz ve aydın yönetici, ileri gelen, bey. Abeg Kutbeddin (Öl. 1210): Delhi Memlükler Devleti'nin kurucusu. İslam'ın Ortaasya'da yayılmasında bü­yük başarılar gösteren, Gazne sultanı Muiziddin'le birlikte savaşıp onun ölümüyle Delhi sultanlığına gelen ün­lü komutan.


Дата добавления: 2015-10-21; просмотров: 25 | Нарушение авторских прав







mybiblioteka.su - 2015-2024 год. (0.03 сек.)







<== предыдущая лекция | следующая лекция ==>