Студопедия
Случайная страница | ТОМ-1 | ТОМ-2 | ТОМ-3
АвтомобилиАстрономияБиологияГеографияДом и садДругие языкиДругоеИнформатика
ИсторияКультураЛитератураЛогикаМатематикаМедицинаМеталлургияМеханика
ОбразованиеОхрана трудаПедагогикаПолитикаПравоПсихологияРелигияРиторика
СоциологияСпортСтроительствоТехнологияТуризмФизикаФилософияФинансы
ХимияЧерчениеЭкологияЭкономикаЭлектроника

FRANKLIN-TÁRSULAT NYOMDÁJÁ. 6 страница

Читайте также:
  1. Amp;ъ , Ж 1 страница
  2. Amp;ъ , Ж 2 страница
  3. Amp;ъ , Ж 3 страница
  4. Amp;ъ , Ж 4 страница
  5. Amp;ъ , Ж 5 страница
  6. B) созылмалыгастритте 1 страница
  7. B) созылмалыгастритте 2 страница

çike: aşıkın çukur tarafı, çeke, h ırsız. — Hohler Theil des Knöchels; Putz,

çıkğuk: çıkık, h al, sakat. — Absetzung, Abfall.

çıkğur: uruc, h uruc, tecavüz edici. — Das Steigen, Auflehnung, Üebertretung.

çıkıldık (çakıldak): yarğucakın ve deyirmenin destesi, sapı. — Griff der Handmühle.

çikin: omuz, aşik, ukde, bend, döyüm. — Schulter; Verliebter; Knoten.

çiklik: çilek, öreke. — Erdbeere; Spindel.

çikramak: uyku kaçmak, uyuyamamak, uykusuzluğa mübtela olmak. — An Schlaflosigkeit leiden, nicht schlafen können.

çıkrık: küçük dolab, kuyu dolabı. — Brunnenrad.

çikurtkay: çekirge, cerad, çükürtke. — Heuschrecke.

çil: örümcek ağı ve toru. — Spinnengewebe oder Netz.

çil: bir nevi yaban tavuğu, ebras, ebreş yüzlü. — Eine Art Wildhuhn; aussätzig.

çilak: çiktik, celik, don. — Eis. (?)

çılamış: tefahhüs, araşdırmaklık. — Untersuchung.

çilbur: at reşmesi, zünnar. — Maulkette, Gürtel des Pferdes.

çildam: çapuk, tez, acele, yıldam. — Schnell, eilig.

çilğava: kızıl tilki, ruba, kursak. — Rother Fuchs; Kropf.

çilik: pay ve pic vermek, ayak dolaşdırmak, bir nevi ayi, kınab altı, hile-i pehlivan. — Den Fuss stellen; Griff der Ringer.

çilim: nargile, kalyan. — Persische Wasserpfeife.

çiliş: esnayi güreşde ayaklarını h asminin ayaklarını dolaşdırup yıkmak, toğanak. — Während des Ringens die Füsse um yene des Gegners schwingen und ihn zu Falle bringen.

çılpık (şılfık): bozuk gözlü adam. — Mann mit krankem Auge.

çılpıldamak: çatır çatır konuşmak, lafzenlik etmek. — Schwatzen.

çim: Bu h ara muzafatinda bir şehir ismi dir. — Name einer zu Bu h ara gehörigen Stadt.

çimbay: Samarkand h atasında bir kasaba ismi dir. — Name einer Stadt nahe zu Samarkand.

çimildürük: perde, cebinlik, namusiye. — Schleier, Vorhang.

çimsalmak: dört ayak koşmak, önce gitmek. — Eilend herbei laufen.

çin: cin ebru, sahih ve rast. — Recht, wahr.

çinamak: tesavvür, sencide etmek, izmek. — Einbilden, gewogen sein.

çinçanak: serçe parmağı, çilelik. — Der kleine Finger.

çindavul: geceleyin orduyu la ecel et-teftiş gezen kol. — Nächtliche Wache zur Prüfung des Lagers.

çinge: böklüm böklüm, mergule; bir nevi aheng. — Geflecht, Locke; eine Art Musik.

çingirağu: çıngırdak. — Glocke.

çingirik: mısr darısının payesi, beyaz darı. — Weisse Hirse, ägyptische Hirse.

çingsank: h ediv, vekil-i saltanat. — Khediv, Stellvertreter des Sultans.

çink: göl, kenar, cit, çil. — Teich, Rand; Ausschlag.

çipar: kır, benlikli, alacalı, ablak, güldar. — Grau, fleckig, vielfarbig, scheckig.

çiparmak: kabarmak, intifa h etmek; uçuk. — Schwellen, sich aufblähen; aufgeritzt.

çıpkalış: izdiham, kalabalık, yığınlık, cemiyet. — Gedränge, Versammlung.

çıpkan: çiban. — Scorpion.

çiprik: paçavra. — Lappen.

çir: made, fevc ile uçar bir kuş ismi dir. — Weibchen; Name eines schaarweise fliegenden Vogels.

çiray: çehre, şekl, ru h sare. — Wange, Gesicht.

çircaymak: kahkaha ile gülmek. — Laut lachen.

çırğalanik: Herat taraflarında seyrgyah, işretgyah, bir mahal ismi dir; zevk-u sefa, iş-u işret. — Belustigungsort, Promenade. | çırğamak: zevk sürmek. — Sich erlustigen. | çırğamış: iş-u işret, bezm. — Belustigungen.

çirğaulan: e h tiyar at, kart hayvan. — Altersschwaches Pferd oder Thier.

çirik: asker, leşker, koşun, ordu, nuker. — Soldat, Heer, Truppe. | çiriklamak: asker ve leşkeri sevk etmek, koşun yola salmak. — Soldaten gegen den Feind schicken.

çirim: boruşuk çirk, rim, kir. — Schmutz, Unreinigkeit.

çirimak: kurumak, boruşmak, çürümek. — Vertrocknen, runzeln. faulen.

çiritmak: hicab etmek; ceviz ve fındık ve badem gibi meyveleri diş ile kırmak. — Sich schämen; Nüsse, Haselnüsse und ähnliche Früchte mit den Zähnen aufbrechen.

çirka: saf, katar. şadrevan, hayma; bir nevi şikyar, leşker seydi. — Reihe, Zug; Springbrunnen, Zelt; eine Jagdart, SoldatenJagd. | çirkalık: hem katar, sahib-i hayma, sahib-i destgyah.

çirkinsimak: beyenmemek. — Missfallen. | çirkinmak: bed olmak. — Hässlich sein.

çirkmak: mulahaza, mutalâ, tefekkür, h ayal. — Betrachten, Nachdenken, Einbildung.

çıvlamak: h iraş ta h diş etmek, tırnağla didiklemek. — Mit Nägeln zerreissen, zerkratzen.

çırmamak: telfif, ihate etmek, sarmak. — Einhüllen, umfassen. | çırmaşmak: sarmaşmak, sarmış ve dolaş olmak. — Sich einwickeln.

çırmanğan: sarılan, melfuf olan. — Eingehüllt.

çırmaş: sarmaşık, büküm, çengel, tırnak. — Verwickelt, Falte, Haken, Nagel.

çirpi: çirpilmiş, çalı ve çirpi, teraş. — Gestrüpp, Schnitt. | çirpici: kasar, ipekci. ibrişim furuş. — Putzer, Bleicher,

cirt: su tulumu dolabı, ceriş, mizab. — Wasserschlauch.

çirtmak: çarpmak, oynamak, saz çalmak, neşter urmak, delmek. — Anschlagen, spielen, Musik spielen; durchlöchern,

çis: kudret helvası, terencübin. — Honighalwa, Manna.

çiskin: kırağın incesi, gayet ince yağmur, baran ve boran. — Dünner Regen, Wirbelwind. | çismak: gayet ince yağmur yağmak. — Dünn regnen.

çişak: tauşan yaurusu. — Junger Haase.

çişmak: çıkarmak, def etmek, açmak, küşad eylemek. — Aufbinden, forttreiben. | çişindirmak: birisinin libasini soyup çıkarmak, soyundurmak. — Jemandem der Kleider berauben.

çıt: kenar, taraf, divar, perde; eyreti; hiddet, gazab. — Seite, Rand, Mauer; falsch; Zorn. | çıtuk: dargın, bed çehre. — Zornig, Mensch mit bösem Gesichte.

çıtkalamak: parmakların ucu ile diken gibi nesne çıkarmak, cemitlemek. — Mit der Fingerspitze stachelartige Gegenstände herausziehen.

çıtmak: türş çehre. dargın bulmak, elde oğuşdurup çıkışdırmak. — Saures Gesicht machen.

çitr: şemsiye, sayeban. — Vorhang, Sonnenschirm.

çivdirmak: çıldır çıldır bakmak, göz dikmek, mutehayyir. — Starr blicken, staunen.

çivilmak: ağzına geldiyini söylemek, sayıklamak. — Sagen, was einem in den Mund kommt.

çivit: reng, boya, nil. — Farbe, Indigo.

çivramak: çevirmek, devirmek. döndürmek. — Drehen, umwenden. | çivürülmek: büklenmek, dönmek. — Sich krümmen. | çivürük: çevrinti, gerdab. — Wirbel.

çivremek: feryad etmek, rica eylemek. — Klagen, bitten.

çizginmak: duru cevelan etmek, etrafda devran eylemek, raks eylemek. — Sich bewegen, sich herum drehen. tanzen.

çizilga: orak böceyi, cercerek. — Grille.

çızlık: kuyruk yağının kıkırdağı ve yanığı. — Theil des Fettes am Schwanze.

çizmak: hat çekmek, çızığı çekilmek, h at, cedvel. — Striche ziehen; Linie.

çıznık: ark gibi sapan yolu, dar yol, h at, rah, çizgi. — Grabenförmiger schmaler Weg, Linie.

çobar: kır donlu at, ab-i revan. — Schimmelfüssiges Pferd.

çoğa: seba yaurusu, kürk. gölge, çoğa; arık, zaif ve uzun. — Mager, lang; Junges vom Wilde, Pelz.

çoğan: çöki, melbusatın kırını gideren ve beyaz edici bir nevi erk ismi dir. — Seifenkraut, zum reinigen von Kleiderflecken.

çoğurçuk: küçük bir perende ismi dir, sığırcık gibi. — Name eines kleinen Vogets.

çokak: eyilmiş, çökük, oyulmuş. — Gebückt.

çokal: örtü, ra h şanen puş. — Pferddecke.

çokalik: bir nevi turşu dir, bir nevi açar. — Eine Art Säure, Mischspeise.

çokan (çokaç): matraka, çekiç, savlecan. — Schlager, Hammer, Krummstab.

çokan (çoyan): döke demir, h am demir. — Roheisen.

çokluk: sincab başlarını toplayarak anınla dikilen kürk; kesret. — Pelz aus dem Haupte der Eiskatze.

çokmar: çokmak, topuz, iri başlı çoban köpeyi, tokmak, keltek. — Keule, Knüttel; grossköpfiger Schäferhund.

çokuşmak: kuşlar ğağa ğağaya tutuşmak, derin kazmak, gömmek. — Mit den Schnäbeln sich schlagen, graben.

çolak: topal, lenk, aksak, şül. — Lahm, schlaff.

çolmak: çömlek, kab, çanak, deste. — Topf, Gefäss.

çolpu: pelev edici, çöpden mâmul kefgir, yılgın ve kamışdan kefçe, sürme. — Holzseiher, Schöpflöffel aus Rohr; geseiht.

çomadu: küçük karınca, karınçka. — Kleine Ameise.

çopak: şikyar kuşu, karçuga gibi. — Jagdvogel, Falkähnlich.

çopan: rai, agnam sürücüsü. — Wächter, Hirt, Schäfer. | çopan aldatan: kırlangıçdan büyücek bir kuş dir. | çopan kuşu: serçe manend bir kuş ismi dir. — Sperlingahnhcher Vogel.

çopçok: serçe, küncişk, cadı kuşu. — Sperling.

çopçomak: iddi h ar etmek, yığmak, toplamak. — Aufhäufen, sammeln.

çopçorğa: kamçının destesine örenilen çerm parçası. — Lederstück am Griffe des Kantschuk genäht.

çoprumak: yekdiyerinin izince gitmek, takılmak. — Hinter einander gehn, sich anhängen. | çopruşmak: sık sık peyveste. — Sich verbinden.

çopur: sık, çalılık, balık kılıcı, izdiham, çiçek bozuğu, best-u bulend. — Dicht, Gedränge, blatternarbig. | çopuruşmak: sıkı sıkı yığmak, tecemmü. — Zusammenkommen.

çopurmak: teaffun etmek, çözülmek. — Verfault, aufgelöst werden.

çopuşmak: öpüşmek, yüzünden bus eylemek. — Sich küssen.

çor: ince çöp ve çalı, çalı çirpiden mâmul ev, toplanmış şey; bir kuş ismi dir. — Aus Gesplitter oder Holz verfertigtes Haus; Vogelname.

çorğa: yayık, atık, köpü, fıçı-ayran. — Butterfass.

çorpa (çörpe): pilic. körpe, genç, domuz yaurusu; miçkay da h i denir. — Huhn, jung, klein, Ferkel; auch miçkay genannt.

çotur: yası, çalık, bir parça, kutur. — Breit, zerschnitten, ein Stückchen; schwach.

çoturgay: sap, kulp, deste, kulak. — Stiel, Griff, Henkel.

çök: reng, yalınız rengli olan kumaş. — Farbe, einfarbiger Stoff.

çökçak: sığırcık nevinden bir kuş ismi dir. — Ein Staarartiger Vogel.

çöke: devenin göysü, sinesi, gövdesi. — Brust, Rumpf des Kameels.

çöker: alacalı, mu h telif el-unvan. — Bunt, vielfarbig.

çökme: bayrak, sancak, tuğ. — Fahne, Rossschweif.

çökündi: gemi ve kayık kıçı, arka ve duman mahalı. — Hintertheil des Schiffes oder Kahnes.

çöl: kır, sahra, biyaban, birun, kıldan urma at puşidesi, doru, at örtüsü, örümcek ağı. — Anhöhe, Wüste, Einöde; Pferdedecke aus Haar; Spinnengewebe.

çöp: münasib, layik; çalı, ağac. — Passend, würdig; Strauch, Holz.

çörçak: beyhude kelam, efsane. — Erzählung.

çörka: çay yatakı, ab-i revan mahalı. — Flussbett.

çörkak (çörak): çörek, nan; müdevver, deyirmi, toplanmış, külçe, ekmek. — Kuchen, Brod; rund.

çörkamak: ateşde alazlanmak, güymek. — In Feuer verbrennen.

çörtke: çekirge. — Heuschrecke.

çöt: necar tişesi, hesab ta h tası ki birden milyona kadar belinir, gerek para pul gerek ze h air, gerek erazi tinab ve dönüm çöt ile zarb-i taktim edilir; fikr ve endişeye da h i itlak olunur. — Das Beil des Schreiners, Rechentafel; Besorgniss.

çuçak: sac ayak, budur, cüce, yavru; Türkistanda cihun nehrinin kenarında bir mevki ismi dir. — Der eiserne Dreifuss; kurz, Zwerg; Ortsname in Turkestan.

çuçğa: domuz yaurusu, h ınzır. — Ferkel, Schwein.

çuçuk: tatlı, şirin. — Süss. | çuçuklik: lezzetlü, şekerli. — Süss. | çuçuluk: tatlı. — Süss. | çuçukanmak: tatlıya temayül olmak, bir şeyin dadını takdir eylemek. — Süsslich sein. — S. çuçutmak.

çuçutmak: tatlandırmak, şekerlemek, şirin etmek. — Süss machen. | çuçamak: tatlı olmak, lezzetlemek. — Süss sein. | çuçuman: leziz, tatlı. — Süss.

çuda: deve yönü, peşm-i şütür. — Kameelwolle.

çudamak: münderis, şikest olmak. — Ausgelöscht sein, gebrochen werden.

çuğ: kalmükların külahlarına dikdikleri ziynet ve mercan; yuğ; ateş kesilmiş kömür, nar, kızgın od. — Korallenschmuck auf der Kutschme der Kalmuken; glühende Kohle.

çuğul: nemmam, şikayetçi, sözcü. — Verläumder. | çuğullamak: nemmamlik etmek, fesade vermek. — Verläumden, in Verderben bringen.

çuyan s. çokan.

çuymak: ber taraf etmek, in h irab eylemek. — Beseitigen.

çukari: meke darısı, beyaz darı, misr darısı. — Weisse Hirse.

çukur: cevf, lağım kuyusu, derin. — Höhlung, Grube; tief.

çulan: zincir, köstek, bend, boğa. — Kette, Fessel.

çulçu: bir nevi kuş ismi dir, çirçir; turgay. — Eine Art Vogel, Grille; Pferdedecke.

çuldu: mukyafat içün verilen enam, ceng-averler ellerine geçen mal. — Geschenk als Belohnung; in die Hände der Krieger gerathene Güter.

çulğamak: ihate etmek, bürümek, kaplamak, örtmek, çevirmek. — Drehen, umfassen, bedecken. | çulğanmak: kaplanmak, bürünmek, örtülmek. — Sich drehen etc. | çulğu, çulğak: örtü, zarf, kab, yorgan. — Decke, Hülle.

çulka: dere, iki dağın ortasında-ki musattih ova, köy. — Thal, Ebene zwischen zwei Bergen.

çullamak: çölde kalub suyu talib olmak, susamak. — In der Wüste durstig werden.

çulpa: lafzenlik, gevezelik. — Prahlerei, Geschwätz.

çulpan: çoban yıldızı. — Morgenstern.

çumala: kadınların gelübendi, gerdenlik. — Halsband der Frauen.

çumalmak: çummak, suya dalmak, batmak. — Untersinken.

çuman: tenbel, kahil. — Faul, müssig.

çumbak: bilmece, muamma, lağaz. — Räthsel.

çumça: çümçe, gefçe, susak. — Schöpflöffel, Schöpfgefäss.

çumçak: serçe kuşu, çumçuk. — Sperling.

çumluşuk: tevaif-i özbekiyeden bir kabile ismi dir. — Name eines ösbekischen Stammes.

çummak: suya dalmak ve batmak, suya dalup çıkmak, çömmek. — Untersinken. | çumunmak: çömülmek, yıkanır gibi oturmayarak çöküp eyilişmek. — Aus dem Wasser tauchen.

çumranmak: teşmir-i sak-etmek, gayret ve cesaret. — Aufstreifen der Beinkleider, Eifer.

çumri: yalancı; yumruk. — Lügner; Faust.

çumur: şalgam, leblebi. — Rübe, Maiskörner.

çumurğay: su ile oynaşmak, suya yatup çıkmak. — Spielend in Wasser baden.

çumuş (çumşuk): büyük kefçe, kefgir, susak, büyük kaşık. — Grosser Esslötfel.

çanak: kulakları ve boynuzları mâyub olan aibnak, çontuk, kesik, ebter. — Thier mit fehlerhaften Ohren und Hörnern, verstümmelt.

çunçuk: kırlanğıc, kaldırğac. — Schwalbe.

çunçurğa: saç örmesi, bafte. — Art Peitsche, Geflochtenes.

çunkaymak: denk durmak, başı aşağı, secde eder gibi. — Den Kopf hängen lassen.

çuntay: çanta, dağarcık, kese, tobra. — Futtersack, Tasche.

çupuk: uzun deynek, kasab, sürgün, doğru yiğac; islambol ve rum yâni payta h t-i al-i Osmanda tütün ve du h an çekmek üzere bir alet ve esbab dir. — Langer Stab, Rohr; bei den Osmanen gebrauchtes Rauchgeräth.

çur: zukur buzağu. — Männliches Kalb.

çure: iş, arkadaş, çift, münasib, layik, yoldaş, refik. — Gefährte, Paar; geeignet.

çuri: cariye, h alayik, odalık. — Magd, Odaliske.

çusurmak: itkin ve keskin ve burran etmek. — Scharf, schneidend machen.

çuşmak: sular kınayup taşmak, coskun söylemek. — Aufwallen, zornig sprechen.

çükarmak (çükürmak): deveyi oturdurmak, çökdürmek, yatırmak, diz bökdürmek. — Das Kameel niederknien lassen.

çükür: iri saz, gayet iri keman. — Eine sehr grosse Geige.

çükürtke: çegirge. — Heuschrecke.

çülak: gerdab, kasırğa, külak. — Überschwemmung, Sturm.

çümük: batak yer, balçık, bankak. — Sumpfige Stelle, Schlamm.

çündük: ibriyin emziyi; burun. — Mundstück des Kruges.

çünkül: ufak bataklık, göl, çukur, derin su yataklığı. — Kleines Sumpfloch, Grube, Flussbett.

çürdük: muattar bir ot dir, çevre otu. — Duftiges Gras.


Дата добавления: 2015-07-12; просмотров: 106 | Нарушение авторских прав


Читайте в этой же книге: Постановка задачи и анализ расчетной схемы фермы | Этап 2. Создание расчетной схемы фермы для МКЭ | Этап 3. Загружение расчетной схемы фермы | Этап 4. Выполнение линейного расчета и анализ результатов | Рассчитанной по программе SCAD | полученной в результате рассечения ее поперечным сечением | FRANKLIN-TÁRSULAT NYOMDÁJÁ. 1 страница | FRANKLIN-TÁRSULAT NYOMDÁJÁ. 2 страница | FRANKLIN-TÁRSULAT NYOMDÁJÁ. 3 страница | FRANKLIN-TÁRSULAT NYOMDÁJÁ. 4 страница |
<== предыдущая страница | следующая страница ==>
FRANKLIN-TÁRSULAT NYOMDÁJÁ. 5 страница| ccedil;ürten : lağm, cedvel; yayla balığı. — Schleuse, Gang. | çürten gölü, çörten balığı.

mybiblioteka.su - 2015-2024 год. (0.027 сек.)